Türkiye’nin ilk ve tek dizi kültürü dergisi Episode’un Aralık sayısında kapak konukları, BluTV’de yayınlanan Saklı dizisinin başrol oyuncuları oldu.
Tüm dünyada çok izlenen ve eleştirmenlerin gözdesi olan The Affair dizisinden uyarlanan, senaryo ve yönetmen koltuğunda Deniz Akçay’ın oturduğu Saklı dizisini oyuncular Hazar Ergüçlü, Defne Kayalar, Fırat Çelik ve Ahmet Rıfat Şungar anlattı.
Röportaj: Onur Bayrakçeken
Fotoğraf: Fethi Karaduman
Hazar Ergüçlü: Bir kere depresyonda olan bir kadındı başta Aslı. Kronikleşmiş artık. O üzgün ve sancılı ruh halini 9 hafta muhafaza etmeye ve bir yerden bir yere taşımaya çalışmak beni de üzgün ve sancılı yaptı. (Gülüyor) Gerçekten çok yoruldum manen.
Fırat Çelik: Çaresizlik herkesin başına gelir. Hayat hep inişli çıkışlı. Bir oyuncunun hayatında da böyle anlar vardır büyük oranda. Benim kariyerim Ozan’ınkine bir hayli benziyor.
Defne Kayalar: Beril aldatılmayı hak ediyor mu, bence hayır. Başkasıyla beraber olmak istiyorsan düzgün bir insan ol, karına açık davran, ayrıl, sonra git ne istiyorsan yaşa. Ozan’ın korkaklığı ve Beril’in varsayma kibri ortaklaşa oluşturuyor bu üçgeni diyeyim.
Ahmet Rıfat Şungar: Bu aynı olayı iki farklı perspektiften anlatma yöntemi, zaten işin kendisini diğer dramalardan ayırıyor ve ben de diziyi ilk izlediğimde bu yöntemi herkes gibi çok beğenmiştim. İşin bu matematiği güzel ama ben buna erkek ya da kadın gözünden değil de iki ayrı insanın gözünden diye bakıyorum. Bu iki kadının hikâyesi olsaydı, yine iki farklı perspektiften farklı hikâyeler görecektik.
HAZAR ERGÜÇLÜ
Saklı’da Aslı karakterini canlandırıyorsunuz. Aslı’yı sizin bakış açınızdan tanıyabilir miyiz?
Aslı, ciddi travmalar yaşamış ve buna rağmen hayatta kalmaya gayret eden genç bir kadın. Ozan’la tanışana dek yaşama hevesini yitirmiş birisi olduğunu görüyoruz.
Aslı’yı kendinize yakın buluyor musunuz? Kişilik olarak ayrıldığınız ve benzeştiğiniz taraflar neler?
Onu alıp içime sokmak istiyorum, acısını dindirmek istiyorum, çok seviyorum bu karakteri. Epey benzediğimiz ve hiç benzemediğimiz bir sürü yön var. Ama Aslı karakterinin yaptıklarına bakarak “ben şöyle yapardım” diyebildiğim bir şey yok açıkçası çünkü ona dair bildiğimiz her şey oğlunun acısından sonrası. Şükür ki o denli büyük bir kayıp yaşamadım, o yüzden çok da kestiremiyorum benzerlikleri.
İlişkileri karmaşık bir kadın Aslı. Böyle bir karakterin ilişkileri üzerinden tanımlanması, bir karakter olarak varlığının yeterince derinlikli olmaması tehlikesi var bence. Ancak Aslı, gerçek bir karakter olarak karşımızda. İlişkileriyle var olmuyor. Aslı’yı iyi canlandırmanın püf noktaları nedir? Yani Aslı’da neyi öne çıkarmanız gerekti?
Metin o kadar iyi bir metin ki herhangi bir şeyin altını çizmeme gerek kalmadı. O kadar berrak ve anlaşılır yazılmıştı ki karakter, oradaki potansiyeli sezmemek mümkün değildi. Çok iyi anladım. Bir insan olarak Aslı’yı çok iyi anladım. Bu mesleğin temeli bu sanki. Okuduğunu ne kadar anladığın çok önemli. Her şeyi değiştiriyor. İki farklı halini görüyoruz karakterin. Temel duyguları çok farklıydı iki Aslı’nın. Bu zaten bardağı tutuşundan yürüyüşüne kadar her şeyi değiştiriyor. Ama her iki bakış açısında da karşımızda çok çok büyük bir kayıp vermiş bir kadın vardı, bunu unutmamaya çalıştım. Ozan’ın bakış açısında neşeli olduğu gözükse bile oğlunu yitiren birisinin ağırlığı da orada olmalıydı. Kayıp duygusu insanlarda gözle görülür, kalıcı etkiler bırakır, biliyorsunuz. Bunlara dikkat ettim. Deniz ve Can’a da o kadar güveniyordum ki. Güvenilir ellerdeydim.
Aslı karakterinin sizi en çok zorlayan yanı ne oldu?
Bir kere depresyonda olan bir kadındı başta Aslı. Kronikleşmiş artık. O üzgün ve sancılı ruh halini 9 hafta muhafaza etmeye ve bir yerden bir yere taşımaya çalışmak beni de üzgün ve sancılı yaptı. (Gülüyor) Gerçekten çok yoruldum manen.
Saklı’nın çekimleri nasıl geçti? Nasıl bir çalışma süreci yaşadınız ve set ortamınız nasıldı?
Her şeyin iyi olduğu bir setti. Psikolojik olarak ama söylediğim gibi zordu. Setteyken gelen ilhamı yitirmemek için dikkatimi dağıtmamaya çalışıyordum, bu da uzun süreler karakterin ruh halini düşünmemi gerektiriyordu, bunu tutmak zordu çünkü ağır duygular yaşayan bir karakter Aslı.
FIRAT ÇELİK
Dizide Ozan karakterini canlandırıyorsunuz. Bir yazar. Kimdir peki Ozan, nasıl biridir?
Ozan, 4 çocuklu bir baba ve aynı zamanda hem yazar hem de edebiyat hocası. Kendisine iyi bakan, sporunu yapan biri. Tıkanmışlık sendromu yaşıyor. İstediği hayatı yaşayamayan bir narsisist taraf taşırken aynı zamanda da aşırı özgüven eksikliği yaşayan bir adam.
Ozan’a kişilik olarak ne kadar benziyorsunuz? Ne açılardan yakın, ne açılardan uzaksınız?
Bu soruya hep aynı cevabı veriyorum ama beni gülümsetiyor da bir yandan. Ozan bir kere bir baba, ben ise 40 yaşında bekar biriyim. (Gülüyor) Bence bu soruyu burada kapatabiliriz.
Ozan rolünü canlandırırken sizi en çok zorlayan ve en keyif aldığınız şeyler nelerdi?
Aslında Ozan’ın içinde bir dere var çağlamaya hazır ama maalesef o da onunla nasıl baş edeceğini bilmiyor. Silik bir karakter aslında bir yandan da, dolayısıyla onun ritmini ayarlamak kolay değildi. Hep bir yutma halinde olması şarttı. Çok az coşma halleri var, Aslı’layken de öyle. Yolculuğu uzun. Bir olamama durumu yaşayan bir adam.
Ozan bir ara yazar tıkanması yaşıyor. Bu, oyuncuların da başına gelir mi? Siz yaşadınız mı hiç?
Çaresizlik herkesin başına gelir. Hayat hep inişli çıkışlı. Bir oyuncunun hayatında da böyle anlar vardır büyük oranda. Benim kariyerim Ozan’ınkine bir hayli benziyor. (Gülüyor)
Altı yıldır televizyondan uzaktınız. Sizi en son Poyraz Karayel’de izlemiştik. Bu uzun aranın nedeni nedir?
Tekrar Paris’e döndüm, ailemi özlemiştim ve bir restoran açtım Paris’te, hep hayalimdi bu ve bu vesileyle gerçekleştirebildim. Bir de hep mola veririm zaten. Bu sadece çok uzun oldu. Oyunculuğa dönmek kolay olmadı.
Saklı, polisiyeyle dramı bir arada sunuyor. Sizce dizide en ağır basan duygular neler?
Dram çatısı altında polisiye sadece bir kat diyebilirim. Arada kara komedi unsurları da yakalayabiliyorsunuz. Bende işin polisiye kısmından ziyade aslında karakterlerin içindeki o kocaman ve derin boşluğu birbirleriyle doldurma çabaları ve bu sırada söyledikleri yalanlarla o boşluğu farkında olmadan daha da derinleştirdikleri duygusu ağır bastı.
Saklı’nın çekimleri nasıl geçti? Nasıl bir çalışma süreci yaşadınız ve set ortamınız nasıldı?
Çekimler yoğun geçti. 10 bölümü 8 haftada çektik. Set ortamı çok iyiydi. Çok profesyonel ve tatlı bir ekipti.
DEFNE KAYALAR
Saklı’da Beril karakterini canlandırıyorsunuz. Zengin bir aileye mensup, eşi Ozan’ı ve çocuklarını seviyor. Sizin bakış açınızdan Beril, nasıl biri?
Beril’i çok seviyorum ama şimdi biraz yerden yere vuracağım. Beril hayatı, evliliği, ilişkileri, her şeyi “böyle olması lazım” refleksiyle yaşayan biri. Böyle bir eş, şöyle bir evlat, şu şekilde bir kadın olmak, şu şekilde iletişim kurmak lazım diye yaşıyor. Bunların kafasında “olması lazım” diye kurduğu şekilde devam edebilmesi için de müthiş bir kontrol manyağı haline gelmiş, yıllar içinde. Kocasıyla kavgalarında bile hep kontrollü, kendini kaybettiği hiçbir gerçek an görmüyoruz. Yani samimi değil Beril. Bir arkadaşımın ağzından çıkan çok içten bir cümle var; “Âşık olup aşkımdan yerlerde sürünmek istiyorum,” diye, ben bunu hayatı, duyguları en gerçek haliyle yaşamak olarak görüyorum, halbuki bu Beril’in çok küçük göreceği bir durum mesela. Ama hakkını vereyim, çocuklarıyla ilgili de kontrol manyağı olmasına rağmen çok sevgi dolu. Onlar sözkonusu olduğunda “elâlem ne der?” kaygısının biraz olsun önüne geçebiliyor.
Beril karakterinizi kendinize benzetiyor musunuz? Hangi açılardan farklı, hangi açılardan benzersiniz?
Bazı sahneleri çalışırken Beril’i anlamak için kendimden yola çıktığım oldu ama bazılarında yıllarca tanık olduğum ya da okuduğum, izlediğim hikâyelerden, yani başkalarının tecrübelerinden yararlanmam gerekti. Her rolde aşağı yukarı böyle olur, dozu farklıdır sadece. Her oynadığım karakterle benzeyen ve benzemeyen yönlerim oluyor çünkü. Gün içindeki telaşım Beril’e benziyor ama bütüne bakınca ben Beril kadar insanları “varsaymıyorum” sanırım. Umarım öyledir yani.
Ozan, Aslı, Beril üçgeni dizinin kilit unsurlarından. Bu üçgende Beril’in konumu ne? O üçgenin oluşmasında Beril’in rolü büyük. Elbette aldatan kişi kocası, üçgenin oluşmasına sebep olan, kaçak oynayan, karısıyla yüzleşemeyip evlilik hayatı içindeki daralmalarının çaresini dışarıda arayan kişi koca yani Ozan. Ama biraz mesafeden bakınca Beril’in de Ozan’ı hep varsaydığını, “ne yaparsam, ne istersem, ne verirsem Ozan için tamamdır, Ozan razıdır” diye hareket ettiğini yani ilişkisine gerekli özeni göstermediğini görüyoruz. Aldatılmayı hak ediyor mu, bence hayır. Başkasıyla beraber olmak istiyorsan düzgün bir insan ol, karına açık davran, ayrıl, sonra git ne istiyorsan yaşa. Ozan’ın korkaklığı ve Beril’in varsayma kibri ortaklaşa oluşturuyor bu üçgeni diyeyim.
Saklı, The Affair dizisinin uyarlaması. Affair, tüm dünyada epey izlenmişti, beğenilmişti. Diziye hazırlanırken orijinal yapımı izlediniz mi?
Hayır, hazırlanırken izlemedim, daha öncesinde de yalnızca ilk bölümü izlemiştim. Dizinin hazırlık sürecinde birkaç kez izlemek üzere oturdum fakat elimdeki senaryoyla ve kendi sahnelerimde yapmayı düşündüklerimle ekranda izlediklerimi kıyaslamaya başladığımı, bunun da beni etkileyeceğini fark edince kapattım. Yönetmenimizden de izin istedim. “Eğer ‘mutlaka izle, çalışmamız için gerekli’ demiyorsan izlemeyi çekimlerden sonraya ertelemeyi yeğlerim,” diyerek. Deniz de sağ olsun, bu konuda beni tamamen serbest bıraktı.
Saklı’nın çekimleri nasıl geçti? Nasıl bir çalışma süreci yaşadınız ve set ortamınız nasıldı?
Sıkışık ve yoğun bir çalışma programı olmasına rağmen set ortamı her zaman huzurluydu, bunda en büyük etken yönetmen. Deniz Akçay tüm ekiple doğru diyalog kurup isteklerini sükûnetle aktarabilen bir yönetmen, bu tavır da her sette, o işin huzur içinde çekilip çekilemeyeceğinin göstergesidir. Gergin, telaşlı, ilişkilerin bağırış çağırışla yürütüldüğü setlerde işinize konsantre olmak zordur, her gün işe gitmek de çok yorucudur. Temposu bu kadar hızlı ve içeriği bu denli yoğun bir işte kameranın önüne geçtiğinizde arkada her şeyin huzurla yürüdüğünü görmek sakinleşip oynayacağınız sahneye odaklanmanızı kolaylaştırıyor elbette.
AHMET RIFAT ŞUNGAR
Saklı’da Volkan karakterini canlandırıyorsunuz. Ailesinin at çiftliği var, bir ekonomik kriz yaşadıklarını anlıyoruz, Aslı’yla evli ama çocuklarını kaybetmişler. Aralarında sorunlu bir ilişki var. Aslı ile Volkan’ın ilişkisini Volkan’ın bakış açısından tarif edebilir misiniz?
Volkan kendi hislerini bir kenara bırakmış, Aslı’ya destek olmaya çalışıyor. Güçlü gözükmeye çabalıyor. Ama Volkan gerçekten kendisi için ne istiyor, bunu öğrenebilecek mi, izlerken göreceğiz.
Peki, Volkan kimdir? Nasıl biridir?
Çok da enteresan biri değil, onu söyleyebilirim. Enişteniz gibi, çocukluk arkadaşınız gibi, komşunuz gibi biri.
Saklı, bir tutku hikâyesi, ayrıca karakterlerin tüm yaşamını, onların öyle olma nedenlerini de anlatmak gibi bir derdi var. Bunu yaparken de aynı olayları ve durumları, onları yaşayan karakterlerin gözünden anlatma yapısını kullanıyor. Bu bir açıdan da kadın ve erkeğin gözünden olayları görme fırsatını yaratıyor seyirci için. Siz neler düşünürsünüz bununla ilgili?
Aynı olayı iki farklı perspektiften anlatma yöntemi, zaten işin kendisini diğer dramalardan ayırıyor ve ben de diziyi ilk izlediğimde herkes gibi bu yöntemi çok beğenmiştim. İşin bu matematiği güzel ama ben buna erkek ya da kadın gözünden değil de iki ayrı insanın gözünden diye bakıyorum. Bu iki kadının hikâyesi olsaydı yine iki farklı perspektiften hikâyeler görecektik.
Saklı, The Affair dizisinin uyarlaması. Affair, tüm dünyada epey izlenmişti, beğenilmişti. Diziye hazırlanırken orijinal yapımı izlediniz mi? İzlediyseniz en çok hangi karakterden/durumdan etkilendiniz?
İkinci sezonun ortasına kadar izlemiştim. Spesifik bir karakterden değil de işin anlatım dilinden ve yönetiminden etkilenmiştim en çok.
Saklı’nın çekimleri nasıl geçti? Nasıl bir çalışma süreci yaşadınız ve set ortamınız nasıldı?
Uyumlu set ekibi ve güzel mekânlar… Çalışmayı çekici hale getiren birçok şey vardı bu sette.