Ads Area

Hem çocuk hem kariyer doğaya aykırı

Yapılan bir araştırma “Türk erkeğinin ideal eş tipi”nin Arzum Onan olduğunu ortaya çıkardı. Ben de yıllardır Mehmet Aslantuğ ile gözlerden ve sansasyonlardan uzak bir evlilik süren Onan’ın kapısını çalıp bu işin sırrını sordum. Yanıtı “Peri masalı çaba harcamayı gerektiriyor” oldu.

Bunca zaman sonra “Aşkın ıkinci Yarısı” filmiyle yeniden karşımızdasınız...

- Evet, Mehmet’in (Aslantuğ) aklında uzun zamandır birtakım hikayeler vardı zaten. Doğru zaman şimdiymiş.

Senaristlik, yönetmenlik, oyunculuk... Mehmet Bey elini çok ağır bir taşın altına koymuş...

- Aynen öyle. Ciddi bir atölye ortamı kurdu ve öyle çekti bu filmi. Doğru karardı, ortaya güzel bir şey çıktı.

Kendisinden mi geldi size rol teklifi, yoksa siz senaryoyu okurken “Ben de oynamalıyım” mı dediniz?

- En başından beri benim de içinde olduğum bir durumdu.

Nasıl bir kadını canlandırıyorsunuz filmde?  

- Zuhal’i canlandırıyorum. Zuhal çok aşık bir kadın. Arif’le birbirlerini çok seviyorlar ama bir türlü ilişkilerini yürütemiyorlar. Giden taraf adam oluyor. Bu ayrılık sonrasında kadın hamile olduğunu anlıyor. Aldıracakken, ani bir kararla ameliyat masasından kalkıyor ve çocuğunu doğurmaya karar veriyor. Çocuk 6 yaşına geldiğinde Zuhal, Arif’in kapısını çalıyor ve diyor ki: “Ben hayatımı burada sürdürmek istemiyorum ve çocuğumun geleceği için gidiyorum. Amerika’ya yerleşme kararı aldım.” Durumunu düzeltene kadar da çocuğu Arif’e bırakıyor. Fakat Arif, çocuğun babası olduğunu bilmiyor. Arif’in hiç yaşamadığı duyguları o çocuk üzerinden yaşaması ve bunu deneyimlemesi... Zuhal’in yaşam mücadelesi, özlemi, sevgisi...

Bizi ağlatacak o zaman bu film...

- Evet, hüzünlü bir yanı var. Adından da anlaşıldığı gibi aşkın ikinci yarısı. Filmin içinde bir cümle var: “Belki aşk bilinenin çok ötesinde bir şey.” Güzel ve dokunaklı bir film oldu.

SANILANIN AKSİNE GÜÇLÜ BİR KADINIM

Zuhal, güçlü bir karaktere benziyor. Sizse gerçekte çok naif, çok kırılgan görünüyorsunuz.

- Ses tonumla alakalı olabilir mi bilmiyorum ama herkes öyle söylüyor. Neticede insana dair her duyguyu içinde besleyen biriyim. Ama ses tonum, mimiklerim, ifadem, duruşum bunu çoğu zaman bastırıyor gibi görünebilir.

Zuhal’e göre ne kadar güçlüsünüz hayatta?

- Zuhal kadar güçlü müyüm bilmiyorum. Sonuçta onunki her kadının alabileceği bir karar değil. Yani ayrıldığı adamın arkasından onun çocuğunu doğurmak çok güçlü olmayı gerektirir. Öte yandan ben de görünenin aksine pek güçsüz bir kadın olduğumu düşünmüyorum. Zaten bir çocuk büyütmek, günümüz şartlarında güçlü olmayı gerektiriyor.

Sizin hayatınız peri masalı gibi görünüyor; güzellik kraliçesisiniz, yıllarca mankenler hep sizi örnek aldı. Böyle bir camiada uzun zamandır evliliğinizi sürdürüyorsunuz. Dünya güzeli bir çocuğunuz var. Her şey dört dörtlük görünüyor.

- Şanslıyım tabii ve şansımın farkındayım. Elbette bir takım sorunlar, hastalıklar olabilir; herkesin hayatında olduğu gibi. Önemli olan karamsarlığa kapılmamak. Anımızın tadını çıkararak kötü düşüncelerden uzak, olabildiğince pozitif yaşamaya çalışmak gerekiyor.

Sadece şans mı, yoksa ekstra bir çaba harcıyor musunuz bu mutluluğun devamı için?

- Tabii o kadar toz pembe değil hiçbir şey. Bir evliliğin, çocuk büyütmenin sorumluluklarını unutmamak gerek. Fikir ayrılıkları yaşandığında bir tarafın alttan alması, belki de evlilikte en önemli konulardan biri. Tolere edebilmek, hoşgörülü ve saygılı olmak şart. Dolayısıyla bu biraz çaba gerektiriyor.

ALTI YILDIR KENDİMİ HEYKELLE İFADE EDİYORUM

Hiç dizi filmlerde göremeyecek miyiz sizi?

- Zaten ben her yıl dizi film yapma taraftarı değilim. Çünkü bu sürelerle ve bu çalışma şartlarıyla çok zorlayıcı bir durum. Kaldı ki böylesine bir rekabet ortamında olmak, kendimi rahatsız hissetmeme yol açıyor. Son altı yıldır hayatıma heykel girdi. Gerçi ikisi çok farklı ama heykelle kendimi daha iyi ifade edebiliyorum.

Peki sergi açmayı düşünmüyor musunuz?

- Bu kendimi hazır hissetmemle alakalı bir şey. Ve henüz hazır hissetmiyorum.

Altı yıldır hazır hissedememenizin sebebi ne?

- Bitirdiğim bir heykeli üç ay sonra beğenmiyorum. “Ben sergi açsam bunu koyamam ki!” diyorum. Aslında birikiyor gibi görünen heykellere bakıyorum, ortada hiçbir şey yok. Gerçi yaptığım şeyi beğenmemem iyi, çünkü bu beni geliştiriyor.

Can’ı iyi yetiştirebilmek adına sunulan projelere hayır dediniz mi?

- Dedim. Hem çocuk, hem kariyer bence doğaya aykırı bir şey. En azından bu sektör için... Bu çalışma şartlarında çok zor. Bir de ben öyle her şeyden yarım yarım yapabilen ve o konuda verimli olduğunu düşünen biri değilim. Benim çıtam yüksek o anlamda. Dolayısıyla Can 3 yaşına gelene kadar hiç çalışmadım. Sonra TV’de sezonluk bir dizi çektik. Toplam 10 yılda üç dizi çektim Can’ı büyütürken. Çok fazla çalışmayı tercih etmedim. Ben çocuğumun bugünlerini bir daha görmeyeceğim ki!

Can ileride çok yakışıklı bir adam olacak gibi görünüyor. Peki nasıl bir karakteri var?

- Paylaşımcılık açısından tek çocuk ortalamasında iyi. Çok da merhametli. Gerçi benim kendi çocuğumu anlatmam abes; onun kötü huylarını ne kadar görebilirim ki! Anne olarak da çok yumuşak bir anne değilim, kurallarım çok nettir. Ve o kurallar bozulmak için değil uyulmak içindir. Yatma, kalkma, banyo, ders saati... Her şey plan program dahilinde gider. Bu konuda da taviz vermem. Biz anne-baba olarak ona öncelikle adalet ve hakkaniyet duygusunu vermek istiyoruz. Akademik başarıları ve kariyerinden ziyade gelecekte onunla ilgili istediğim tek şey adam gibi adam olması. Kendini ezdirmesin ama merhametli olsun. ıyiyi, kötüyü ayırabilsin ama kullanılmasın. Anne olarak dileğim budur.

MEHMET, OĞLU SAYESİNDE EVDE EMEKLEYEN BİRİ OLDU

Bir çocuğunuz daha olsun istemediniz mi hiç?

- İsterdim bir de kızım olsun ama ikinci çocuk konusunda o kadar cesur değildik.

Mehmet Bey’in ev halini biraz anlatır mısınız desem...

- Can’la ilişkisi çok arkadaşça ve çocukça... Dışarıdan yapı olarak ne kadar ciddi görünüyorsa, Can’la olan durumu tam tersidir. Can sayesinde evde emekleyen bir adam oldu. Onunla oturup saatlerce Playstation oynayabilir.

Sizle nasıl? Birlikte neler yapmaktan keyif alırsınız?

- Benim hobilerime o, onun hobilerine de ben dahil olabiliyorum. Bu anlamda çok güzel şeyler paylaşabiliyoruz. Bir film izleyip onun üstüne saatlerce konuşabiliriz. Bazen de hiç konuşmayabiliriz. Çünkü bundan da çok keyif alırız.

Oysa evliliklerde her şey birlikte yapılmak zorundaymış gibi bir kanı var, değil mi?

- Tam tersi aslında... Her şeyi birlikte yapmamak gerekir ki paylaşabileceğiniz konu sayısı artsın. ınsanın hayatında bir takım hobileri mutlaka olmalı. Kendini besleyecek ki kişi, karşısındakini de besleyebilsin. Mesela Mehmet’in yelken merakı var. “ıki ay denizlere gidiyorum. Yelkenle açılacağım” dese onu mutlulukla yolcu ederim. Ben dahil olamam çünkü iki ayımı denizde geçiremem. Keza ben de taş yontma deneyimini yaşayabilmek için ıtalya’ya gidebilirim.

ARZUM ONAN’IN HEYKELİ

Altı yıldır heykel yapan ancak henüz kendini sergi açmaya hazır hissetmeyen Arzum Onan, ilk kez Kelebek için eserlerinden birini gün ışığına çıkardı, görüntülenmesine izin verdi.

BÜYÜYÜNCE ÜNLÜ OLACAK

Arzum Onan-Mehmet Aslantuğ çiftinin 10 yaşındaki oğulları Can, şimdiden ne olacağına karar vermiş: Ünlü! Aileden bu konuda destek alamasa bile kendi çabasıyla şöhreti yakalayacağa benzeyen Can, röportaj sırasında fark ettirmeden Onan’ın yanına ilişerek ne kadar kararlı olduğunu gösterdi.

✎ Mutfağınızın olmazsa olmazı her ürün Karaca’da!
Etiketler

Top Post Ad

Below Post Ad

Önizle
Sosyal Sorumluluk Projesi
| Haber Yayınlatın | Tanıtım |
Bumerang - Yazarkafe